"İnsanlar güce saygı duyar, dürüstlüğe değil."
Politik bir drama olan House of Cards'ı izlerken ilk göze çarpan, kaliteli kadrosu kadar üst düzey bir yazı ekibine sahip olmasıdır. Uzun süre gündemdeki ciddi olayları sıkıcı olmadan seyirciye aktarmayı başarmış olması, kalite ve yeteneğin ne kadar yadsınamaz bir gereklilik olduğunu kanıtlamaktadır.
İlk olarak, yazı grubunun kendi politik inançlarını şovun içine ara sıra da olsa enjekte ettiğini az çok fark edebiliyoruz. Tarafsız olunması gerekirken bir tarafı olduğu hissini uyandıran House of Cards'ta dikkat çeken en belirgin şey, yıllardır tartışılan ve bir türlü istenilen bir sonuca varamayan "eşcinsel" haklarını nasıl ele aldığıdır. Filmlerin, dergilerin ve Tv şovlarının siyahi sorunu ile yıllardır nasıl mücadele verdiği ortada ve yeni bir mücadele alanı olarak görünmesinin nedenlerden birisi de farklı olan insanların ve grupların, düşünmeye ya da yaşama bakış açılarıdır. Kaliteli bir üretimin en bariz işareti, sizi kendinizden farklı bir şekilde sempatik hale getirme ya da en azından onlarca fikri ve değeri yaratma yeteneğidir. Böyle ciddi bir soruna el atarken sanatçıların daha hassas olması ve taraf tutmadan bir sunum yapmaları gerekmektedir. Yoksa sanat, kenarları olan bir nesneye döner ve biz müşteriler de asla böyle bir şeyi tasvip etmeyiz.
Bu politik hikaye, şimdiye kadar üretilmiş en doğru, karanlık ve sert görünüme sahip siyasi dramadır. Washington D.C.'de veyahut herhangi bir parlamentoda, iktidarın üstünlüğünü ve salt çoğunluğu elinde tutan çoğu insan gibi karakterler de aşağılık bir görünüme sahiptir. Aynı zamanda baş karakter Frank Underwood gibi sosyopatların ve psikopatların iktidara nasıl yükseldiğini de göstermektedir. Çünkü bu arızalı tipler, ortalama insandan daha fazla açtır. Sağ ya da sol, ön yargılı çoğu politik hikayeden farklı olarak bu dizi, siyasal sistemin sahtekarlığını ve bu sistem içinde iktidara yükselen iğrenç karakterleri açığa vurmaktan daha fazlasıdır. Sadece siyasal elit de değil, süper elit sınıfın hepsi dizi içinde, gerçek yaşamdaki elitist çevrelerinde olduğu gibi eşittir. Yanılmayın, süper elitler kendi başına bir toplumdur ve onlar bizim gibi değildirler. Empati duymazlar, diğer insanlara hükmetmeye çalışırlar ve sınırın ötesinde mültecilere ne olduğu önemli değildir.
Dizinin politik hikayesi çok üst düzey çünkü gerçekte dünyayı ne tür insanların kontrol ettiğini gösteriyor. Belki de böyle bir ruh haline sahip olması gerekli diyebileceğimiz dizi, sınır içi ya da dışı, doğru ya da yanlış gibi hızlı politik hamlelerin arasında ilerliyor. Ve çirkinlik ve kötülüğün sonu olarak göstermesine rağmen Frank Underwood, hala hoşumuza gitmektedir. İnanıyorum ki seçmen kitlelerin, seçtikleri adamların bu sahte sağ/sol paradigmada körü körüne savunacakları yönü yansıtmak için ön ve arka ekip tarafından kasıtlı olarak yapılmaktadır.
Bu karşımıza çıkarılan karakter, masum bir kişiyi öldürse bile hala onu seviyoruz çünkü "çok güzel konuşuyor". Karizması var ve siz de arada sırada Tv'de iyi şeyler yaptığına şahit oluyorsunuz, tıpkı gerçek hayatta olduğu gibi. Bütün sorunlarınızı halledebileceğine ve en doğru potansiyele sahip olduğuna inandığınız için oy verdiğiniz adam, bir sürü yanlış karardan sorumlu olsa da o koltuk için en idealinin o olduğuna sandıkta "siz" karar verdiniz. Ve "siz" karar verdiğiniz için o koltuk, onun en doğal hakkıdır.
Facebook Yorumları