1. Dünya Savaşı'nın hemen ertesinde, Almanya'nın küçük bir kasabasında Anna isimli genç bir kadın, savaşta kaybettiği nişanlısı Frantz'ın yasını tutar.

Siyah beyaz çekilen film, yasın yerini umut gibi bir şeye bıraktığı anlarda renklenmeye başlar

Oz Büyücüsü'nde Dorothy'nin rüyaları renkliyken, hayatı siyah beyazdı. Francois Ozon'da aynı renk temasını kullanır. Anılar, neşe, aşk ve huzur renklidir ve geri kalan her şey siyah ve beyazdır. Daha doğrusu gridir.

Frantz"ın görsel estetiği özellikle dikkat çekicidir, çünkü 'Ozon bize renklerin bile siyah olabileceğini gerçeklerin kötü bir rüyadan ibaret olduğunu anlatmaya çalışıyor.

I. Dünya Savaşı yeni bitti. Devletler artık barış için zemin ararken, yas tutan bir dul Anna, cepheden cesedi henüz dönmemiş Frantz'ın sembolik mezarını günde iki kez ziyaret edip çiçek bırakmakta. Adrian adında genç bir adamda aynı mezara çiçek bırakır. Bu tuhaf durum Anna ve ailesinin dikkatini çeker, genç adamı evinde ağırlayan ve Frantz ile arkadaş olduğunu öğrenen Anna, Adrien ile ortak duygular paylaştığını zamanla fark eder.

Frantz hayatta kalanlara reçete olarak ilerlemenin ruh ve akıl sağlığı için ne kadar gerekli olduğunu Kendince tekrar hatırlatmaya çalışıyor.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları