"Her zaman kendin ol. Kendini doğru ifade et, kendine inan. Başarılı bir kişilik için kendi dışına çıkma ve asla taklit etme."

Popüler olmasında yardımı olan dövüş sanatları kahramanlığıyla tanınmış bir süper kahraman. 80'ler ve 90'lar İstanbul'a göç yılları... Alt sınıf, orta sınıf ve üst sınıfların dünyasına Anadolu'dan sırtlarında döşeklerle trene, vapura veya otobüse atlayıp gelen sınıfsızlar... Çoğu 'İstanbul'u yenmeye' gelmişti ancak beklemedikleri bir şey vardı: İstanbul çok güçlüydü. Sokaklarda adaletin olmadığı, güç dengelerinin sadece üst sınıfları muhafaza edebildiği ve geçimin, maddiyatı olmayanlar için uyum sağlanabilmesinin imkansız olduğu yıllardı.

80'lerin ergenleri TV'de bağırıp çağıran ve karşısındakini çok pis pataklayan bir adamla tanıştı o yıllarda, adı Bruce Lee olan. Okulda yaşanılan kavgalarda onun gibi olabilmek, iş yerlerinde ve sokaklarda çıkan zorluklarla onun gibi yüzleşebilmek istemişizdir. O yıllarda kırmızı pelerinli, çelik kostümlü ve sinirlenince yeşile dönen kahramanlar pek popüler değildi. Sinirlendiğinde beyaz atletini yırtan bir kahraman, son ejder Bruce Lee vardı ve ilhamımızı ondan alıyorduk. Çünkü o bize, "Dua ederken Tanrı'dan kolay bir hayat dilemeyin, zor olana dayanabilecek gücü isteyin," demeyi öğretmişti.

Kral, San Fransisco'da doğdu ancak Hong Kong'da büyüdü. Babası bir opera şarkıcısı ve yarı zamanlı aktör olduğu için erken yaşlarda eğlence endüstrisine atıldı. Henüz genç yaşlarda olan Lee, filmlerde ortaya çıkmaya başladı ve sıklıkla ergen bir sokak serserisi olarak kullanıldı. Gençken yerel çetelere katılmasının ardından daha iyi bir serseri olabilmek için Kung-fu öğrenmeye başladı. O sıralarda denge ve dans eğitimi de almaya başlayan Lee, 1958'de Cha-Cha Şampiyonası'nı kazandı.

Lee 18 yaşına geldiğinde ailesi ile Seattle'a yerleşti ve liseyi bitirip Washington Üniversitesi'nde tiyatro dersi almaya başladı. Okulu bitirdikten sonra 1964'te Oakland'a yerleşti ve kendi spor salonunu açtı. Geleneksel dövüş sanatları yerine kendi geliştirmiş olduğu 'Jeet-Kune do' adındaki Antik Kung-fu, eskrim, boks ve felsefenin bir karışımı olarak geliştirdiği tekniği insanlara öğretmeye koyuldu. Los Angeles'ta bir karate turnuvasındaki Kung-fu gösterisinin ardından bir TV yapımcısının dikkatini çekti ve 'Yeşil Maske' filminde yardımcı bir rol alarak kariyerine başlamış oldu.

Lee, Yeşil Maske'nin iptalinden sonra oyunculuk işleri bulmakta güçlük çekti ve biraz para kazanabilmek için Hollywood yıldızlarına özel dersler vermeye başladı. Bu yıldızlardan birisi de Steve Mcqueen'dir. İlerleyen yıllarda iş bulmakta zorlanan Lee, 1971'de Hong Kong'a dönmeye karar verdi. 'İlk Yumruk' ve 'Büyük Patron' filmleriyle Asya'da gişe rekorları kırdı ve ardından da 'Ejderin Dönüşü' ve 'Ejder Kalesi' filmleriyle uluslararası bir ün kazandı. Lee, artık dünya çapında bir hit haline gelmişti. Bundan sonrası ise tamamen trajik. Bir filminin gösterime girmesinden beş gün gibi kısa bir süre sonra otel odasında ölü bulundu. Ölümü esrarengizliğini hâlâ koruyor olsa ve taraflar kabul etmese de resmi olarak kayıtlara, baş ağrısı sonrası aldığı bir ilacın alerjik reaksiyonu sonucu beyin şişmesi olarak geçmiştir.

Lee'nin ölümünün ardından oynadığı filmler kült haline gelmiştir. 20. yüzyılın en büyük Pop-Kültür ikonlarından birisi haline gelen Lee, sık sık Amerikan filmlerinde gösterilen Asyalıların biçim değiştiren isim olmuştur.

Bu İçeriğe Tepki Ver (en fazla 3 tepki)

Facebook Yorumları